NECİP FAZIL KISAKÜREK ŞİİRLERİNDE
METİNLERARASILIK
Marufсan YULDASHEV
ÖZET
Bir edebî metinde bulunan başka
metinlere ait öğeler metinlerarasılık kavramı altında inclenmektedir. Her bir
metnin yapısında metinlerarasılığın bulunması şart değildir. Bu durum, yazarın
vermek istediği mesaja ve seçtiği anlatım tarzına bağlı olarak ortaya çıkar.
Alıntı metin ile esas metindeki olay örgüsü ve kullanılan dilin özellikleri,
bir uyum oluşturarak, yazara anlatmak istediği konuyu daha da geniş ve etkili
bir biçimde ifade edebilme imkânı verir. Edebi metinlerdeki metinlerarasılık
farklı şekillerde ortaya çıkmaktadır. Esas metinde kullanılan alıntı metin veya
alıntı metnin daha küçük bir unsuru, yazarın tercihine göre esas metnin farklı
yerlerinde kullanılabilir. Necip Fazıl Kısakürek şiirleri metinlerarasılık bakımından
gayet zengin eserlerdir. Şair şiirlerinde metinlerarasılığın anıştırma, biçim
(öge) değiştirme, alıntılama ve gönderge yapma gibi biçimlerinden
yararlanmıştır. Şair şiirlerinde farklı metinlere açık ya da kapalı olarak
göndermeler yaparak, farklı metinlerden alıntılar alarak eserin mazmun boyutunu
derinleştirdiği gibi, mekanî boyutnu da genişletmiştir.
ANAHTAR
KELİMELER: metinlerarasılık, anıştırma, biçim
değiştirme, alıntılama, gönderge yapma, esas metin, alıntı metin.
INTERTEXTUALITY IN THE POETRY NECIP FAZIL KISAKUREK
ABSTRACT
Keywords:
intertextuality, allusion, changing form, quotation, reference, text in
question, prior text.
Günümüz fililojik
araştırmalarında bir edebî metinde bulunan başka metinlere ait öğeler
metinlerarasılık kavramı altında inclenmektedir. Gerçi kavramın mücitlerinden
Julia Kristeva “her metin bir alıntılar mozaiği olarak yapılanır; her metin bir
başkasının emilimi ve değişimidir” (Gökalp-Alpaslan, 2007:10) diye kesin
hükmlerini bildirmiş ise de kanaatimizce,
her metnin yapısında metinlerarasılığın bulunması şart değildir. Bu durum,
yazarın vermek istediği mesaja ve seçtiği anlatım tarzına bağlı olarak ortaya
çıkar. Nitekim, “her imgeye belirli, benzersiz bir şifre anahtarı aramak boşuna
bir çaba olacaktır” (Bakhtin, 2001: 133).
Önemle
vurgulamak gerekir ki, metinlerarasılığın postmodernizmdeki telkini edebi metne
yeni bir bakış açısını, farklı değerlendirme biçimini kazandırmıştır. Bu akım
vekillerinin savunduğu fikre göre her metin başka metnlerle sürekli ilişki
içerisindedir. Bu ilişki Bakhtin (1997: 308) telkinindeki geçmiş ve çağdaş
edebiyatın diyalogu anlamında değil, belki herhangi bir edebi metin
diğer metinlerin parçalarından oluşan bir bütünlüktür anlamında
kullanılmaktadır. Sanki metinlerarasılık her çeşit metne özgün bir özelliktir
ve böyle özelliğe sahip olmayan metin mevcut değildir. Çünkü yeni bir söz
söylemek olanaksızdır. Söylenmesi gereken her söz kadimden birileri tarafından
kesinlikle dile getirilmiştir. Eğer ki metinde yeni bir fikir ortaya atılmışsa
o da eskidir ve malum bilgilerin yeniden düzenlenmesidir. Hatta ünlü Fransız
filologu Rolan Barthes’e göre “metin tırnak dışına çıkartılan alıntı(iktibas)dır”.
(Gorşkov, 2001: 74–75.) Metinlerarasılığın buna benzer yorumları edebi metnin
özgünlüğünü, genel olarak edebi metin yaratma ve ortaya koyma olanağını hem de
edebi metnin yazarını inkar etmektedir. Yani hiçbir metin özgün değildir, edebi
metin icad edilemez o düzenlenir, önceden mevcut parçalar yerine yerleştirilir.
Edebi eser yazarı da müellif değildir, düzenleyicidir tarzındaki realiteden
uzak sonuçlarla karşı karşıya getirmekte.
Rus
uslüpbilimcisi A. İ. Gorşkov metinlerarasılığın bu tür yorumlarını tenkit
ederek, bu düşüncenin yanlış olduğunu dile getirmiştir. Hatta aynı düşünceden
de, aynı terimden de vazgeçmek gerektiğini söyler. Ama o edebi metin içerisinde
diğer metinlere dâhil unsurların olabileceğini ve durumun filolojik
araştırmalarda önemli rol oynadığını vurgular. Yalnız bu durum için
metinlerarasılık (‘intertextualität’ ya da ‘intertextualnost’) yerine metinlerarası
alaka (‘mejtextovıye svyazi’) terimini kullanmak gerektiğini söyler.
(Gorşkov, 2001: 72, 76–77) Onun savunduğu metinlerarası alaka kavramı bir somut
metin ile o metinde kullanılan başka bir metin parçası arasındaki ilgiyi ya da
belli bir noktada kesişen iki metin arasındaki alakayı kavramaktadır. Bize
göre metinlerarasılık terimi hadise mahiyetini yani metin içndeki diğer metin
ya da metin unsurları kavramını daha belirgin ifade etmektedir. Metinlerarası
alaka (‘mejtextovıye svyazi’) terimi ise ilk bakışta bir metin içerisindeki
metinler ilişkisine değil, belki de ayrı ayrı alınan metinler arasındaki
ilşkiyi çağrıştırır. Bunun dışında zikrolunan terimin iki sözcükten oluşması da
metnin yekpare olma özelliğini belirsizleştirmektedir. (Yuldashev, 2010:
302-303).
Belli
bir edebi metinde yazarın estetik amacına uygun tarzda kullanılan başka bir
metne ait unsurların belirlenmesi ve bu unsurların metninlerarasılık kavramı
altında incelenmesi her açıdan doğrudur. Ama belirttiğimiz gibi her metinde de
metinlerarasılık olması şart değildir. Bu yazarın estetik amacı, uslübü ile
ilgili tarzda ortaya çıkacaktır. Yani bir edebi metindeki başka metne ait unsur
eserin mazmunı ve dili ile bütünleşerek yazarın estetik amacına hizmet
edecektir. Bu yüzden de önemle vurgulamak isteriz ki, “metni yazan ya da
söyleyenin hiçbir şekilde yeni malzeme oluşturamayacağı, özgün bir söyleme
sahip olamayacağı gibi bir yoruma varmaktan ziyade her söylemin diğer
söylemlerle ilişki içinde olduğu ve bu ilişkinin yarattığı ‘sürerlilik’ ve
‘bütünlük’ üzerinde durulmalıdır” (Özay, 2007: 169).
Alıntı
metin ile esas metin[1]deki olay
örgüsü ve kullanılan dilin özellikleri, bir uyum oluşturarak, yazara anlatmak
istediği konuyu daha da geniş ve etkili bir biçimde ifade edebilme imkânı
verir. Edebi metinlerdeki metinlerarasılık farklı şekillerde ortaya
çıkmaktadır. Esas metinde kullanılan alıntı metin veya alıntı metnin daha küçük
bir unsuru, yazarın tercihine göre esas metnin farklı yerlerinde
kullanılabilir. Necip Fazıl Kısakürek şiirleri metinlerarasılık bakımından
gayet zengin içerikli eserlerdir. Şair şiirlerinde farklı metinlere açık ya da
kapalı olarak göndermeler yaparak, farklı metinlerden alıntılar alarak eserin
mazmun boyutunu derinleştirdiği gibi, mekanî boyutnu da genişletmiştir.
Tahlil
için aldığımız parçalar şairin “attıklarım, aldıklarımdan çok olan eski
şiirlerimi yenileriyle demetledikten ve bu kitapta derledikten sonra meydana
gelen şu kadar parça şiir, şu ana kadar şairliğimin tam ve eksiksiz kadrosu
oluyor. İşte şiir kitabım, bu hepsi bu kadar: ve bu kitaba gelinceyedek başka
hiçbir şiir, bana, adıma ve ruhuma mal edilemez” (Kısakürek, 2012: 11) diye söz
ettiği “Çile”sinden seçilmiştir.
Şair
şiirlerinde metinlerarasılığın anıştırma, biçim (öge) değiştirme,
alıntılama ve gönderge yapma gibi biçimlerinden yararlanmıştır.
Biz bu çalışmamızda alıntı metinlerin esas metindeki uyumu, işlevleri ve
oluşturduğu çağrışımsal atmosfer üzerinde yoğunlaşacağız. Esas metne giren
alıntı metinlerin başlıca belirteçlerine göre aşağıdaki gibi sınıflandırarak
inceledik:
1.
ONOMASTİK ALINTI METİNLER
Bunlara
bir kimseyi, bir şeyi anlatmaya, tanımlamaya, açıklamaya, bildirmeye yarayan,
onomastik özellik taşıyan, çoğunluk tarafından bilinen, alıntılanan metni her
zaman çağrıştıran, anımsatan söz ve isimlerden oluşan alıntı metinler girer.
Şair
şiirlerinde bu tür alıntı metinlere çok sayıda yer verilmiştir. Biz bunların
bazıları üzerinde durmakla yetineceğiz.
1.1.
Yer adları (toponim). Bu tür alıntı
metinler esas metinde ifade edilen düşüncenin mekânî (spatial) boyutunu
genişletmekle birlikte yazarın estetik amacına uygun bir anlam alanı
oluştururlar. Örneğin:
Geçenler
geçti seni, uçtu pabucun dama,
Çatla
Sodom-Gomore, patla Bizans ve Roma! (Kısakürek,
2012: 406[2])
“Destan”
adlı şiirinde şair yaşadığı zamanı eleştirmektedir. Bu eleştiri geçmiş ve
bugünün karşılaştırılması fonunda orataya çıkarılmıştır. Toplumsal değerlerin
git gide yitirilmekte olduğu kaygısı tarihe göndermeler yaparak, tarihî
atmosfer altında betimlenmektedir. Bu süreçte Sodom-Gomore, Bizans, Roma gibi
toponimler “Kristeva’nın ‘idéologéme’ (düşünyapıbirim) adını verdiği, her
metnin yapısının farklı düzeylerinde somut olarak okunabilen, metne tarihsel ve
toplumsal yerlemlerini veren metinlerarası işlevi” (Aktulum, 2004: 352.)
üstlenmektedir. Okuyucu şiirde bu toponimlerle karşılaştığı zaman zikrolunan
yer adları ile ilgili bilgi birikimlerini de parallel bir tarzda göz önünde
canlandırır. Toponimler vasıtasıyla okuyucu kendi hafızasını de bir nevi sorgulamış
olur.
İlk
önce herhangi bir metinde kullanılan toponimleri metinlerarasılık kapsamında
ele almanın mümkün olmadığını, daha doğrusu buna ihtiyaç olmadığını
belirtmeliyiz. Çünkü metinde toponim somut bir yerin adını belirtmek için
kullanılmış olarak estetik işlevden ziyade informativ işlevi üstlemiş olabilir.
Getirmiş olduğumuz metin parçasında informativlik söz konusu değildir. Eğer
öyle olsaydı şair daha farklı yer adlarını kullanabilirdi. Bu şiirdeki
toponimler tarihî gerçekleri, hikaye ve rivayetleriyle meşhur olan yer
adlarıdır. Demek aynı yer adlarının geniş çaptaki metinleri mevcut ve o
metinler yazara bağlı kalmadan da elde edilebilen metinlerdir. Şairin estetik
amacına uygun tarzda adı geçen toponimler şiire tarihî atmosfer vermekle birlikte
tasvirin mekânî boyutunu genişletmektedir. Örneğin:
Bu
yurda her belâ içinden gelir;
“Hep”leri,
hep, hiçin hiçinden gelir.
Gelemez
bir ithal malıdır akıl,
Kafdağından,
Çinden, Maçinden gelir. (409).
Parçada
Kafdağı, Çin ve Maçin toponimleri kullanılmıştır. Bu toponimler ‘çok yüksek’
olan ya da ‘çok uzak’ olan, ‘ulaşılması mümkün olmayan’ hayalî bir mekânı
somutlaştırmaktadır. Bu yer adları ‘gelemez bir ithal malı’ olarak betimlenen
aklın bulunduğu muhayyel bir mekanı belirtmek için kullanılmaktadır. ‘Akıl’
gelemez, çünkü Kafdağı kadar çok yüksektedir, Çin-i Maçin kadar çok uzaktadır. Şair
başka bir şiirinde Acem ve Çin toponimlerini ‘yakın’ ve ‘uzak’ olan yerlerin
tamamı, ‘dünyanın her yeri’ anlamında kullanmıştır:
Zaman
her yerde ve
Her
şeyin içinde.
Zaman
her yerde ve
Acemde
ve Çinde… (268)
Kafdağı
oronimi şairin şiirlerinde ‘çok uzak ve ulaşılması mümkün olmayan’ masalvarî
bir mekan olmakla birlikte ‘çok büyük dert’ ve ‘devasa sancılar’ın bulunduğu
mekân, ‘sonsuza varmak’ davasında bir imtihan merhalesi olarak da karşımıza
çıkmaktadır. Genelde, Kaf dağı metefizikî alemle ilişkilendirilir. Şair bu
metefizikî yer adını başka bir metefizikî mekân adıyla aynı parçada yan yana
getirerek metnin mekân boyutunu fizik ötesine taşımaktadır.
Ben
ki, toz kanatlı bir kelebeğim,
Minicik
gövdeme yüklü Kafdağı.
Bir
zerreciğim ki, Arş’a gebeyim,
Dev
sancılarımın budur kaynağı! (19)
Bazen
şair toponimleri informativ vazifesiyle etkin hale getirir. Yani, bu durumda
şiirdeki fikirler, olaylar muayyen bir yer adıyla ilişkilendirilir. Örneğin,
şair Hâlim adlı şiirinde Ankara’nın Keçiören iline bağlı bir köyün
adından bahseder. ‘Evliyalar diyarı’ olarak da vasıflandırılan bu köy şair için
gayet büyük bir manevî önem taşımaktadır ki, o yeri ‘hayat yeri’ diye betimlemektedir.
Şiirde adı geçen komonim[3]le ilgili
“Ankara’da Üstadın Şeyhi büyük Velîyi toprağında barındıran mes’ut köy”
tarzındaki açıklama verilmiştir. Bu açıklamadaki şeyh, büyük velî
sıfatları ile gönderme yapılan zatın İslam âlimi Seyyid Abdülhâkîm Arvasî
Efendi olduğu bilinmektedir.
Hayat
bir zar içinde, hayatı örten bir zar;
Bana
da hayat yeri “Bağlum” köyünde mezar. (309)
Anadolu,
İstanbul, Sakarya, Üsküdar, Çamlıca, Kadıköy, Beyoğlu gibi astionimler[4], Karacaahmet
gibi nekronim, informativ vazifesiyle birlikte şairin estetik dünyasını da
yansıtmaya yarayan coğrafî adlardır.
1.2. Kişi adları
(antroponim): Necip Fazıl şiirlerinde kişi adları
özel bir yer tutmaktadır. Şair Hâce Bâhauddin Nakşbend Buharî, Seyyid Tâhâ
Efendi gibi İslam mütefekkirlerinin; Fatih, Sezar gibi önemli hükümdarların; Köroğlu,
Yunus Emre gibi ozan ve şairlerin; Mecnun, Ferhad gibi eser kahramanlarının
ismini telmih eder. Edebiyatta ve sözlü sanatlarda bu allusion terimi
altında da incelenir. (Hotamov vd., 1983: 27) Şiire “ne söyledi?” yerine
“nasıl söyledi?” diye yaklaşmak gerektiğini vurgulayan şair antroponimeri de “manasının
dış yakununu iç delâlete tâbi kılan bir remz” olarak kullanmıştır. Hâce Bâhauddin
Nakşbend’ı tarif etmek için Nakış ve Nakkaş sözlerini kullanmakla ismin anlam
alanını genişletmektedir:
Yüce
Şah-ı Nakşibend, Nakkaş ve Nakış onda
Bütün
içi dışıyle ölüme bakış onda. (393)
“SEYYİD
TÂHÂ’YI ZİYARET” adlı şiirinde kullanılan “nur çeşmesi” perifrazasını ise Seyyid
Tâhâ Efendinin manevî varlığıyla ilişkilendiriyor. Şair telmihte bulunduğu zatın
ismini başlık olarak kullanmakla o kişinin önemini ve ona karşı duyduğu
saygısını da göstermektedir. Şiirin içeriğini ise oronimik[5] (Şemdinli
dağı) unsura dayalı metaforla genişletir.
Şemdinli
dağlarının içtim nur çeşmesinden;
Kurtuldum
akreplerin ruhumu deşmesinden… (391)
Şair
şiirlerindeki diğer antroponimler de anımsatma yoluyla metinlerarasılığı
oluşturmaktadır. Bununla birlikte, şair zikrolunan kişilerin eserleri ve
sözlerine göndermeler yaparak şiirlerinin dinî, felsefi ve kültürel boyutlarını
da genişletmiştir. Necip Fazıl’ın şiirlerinde gönderme yaptığı kişi adlarıyle
ilgili diğer örnekler aşağıda verilmiştir.
Bulutta
şaha kalkmış, Fatih’ten kalma kır at;
Pırlantadan
kubbeler, belki bir milyar kırat… (167)
Bin
sene evvel, iğne delindi zar;
Resulden
haber geldi, mezarsız öldü Sezar!.. (436)
Sırmalı
cepkeni attı koluna,
Tek
elle dizgini gerdi Köroğlu.
Tozlarla
atılıp dağın yoluna,
Yeşil
muradına erdi Köroğlu. (386)
Bir
zaman dünyaya bir adam gelmiş;
Okunu
kör nefsin, kılıçla çelmiş…
Bizim
Yunus,
Bizim
Yunus (382)
Bir
ufuk ki, ne Mecnun varabildi, ne Ferhad;
Bir
ufuk ki, ilâhî sırrı bekleyen serhad… (206)
Vur
kazmayı dağa Ferhat!
Çoğu
gitti, azı kaldı. (269)
1.3. Eser adları (hrematonim,
biblionim, artionim): Onomastik
sözlüklerde halk tarihi, kültürü için belli bir önemi olan tarihî eşyaların
adları; resim adları; müzik eserlerinin adları hrematonim terimi altında
açıklanır. (Avlakulov, 2012: 18). Bu tür metinbirimler eseri muhteva bakımından
zenginleştirmekle birlikte metinlerarasılığın çekirdeğini de oluştururlar. Bu
açıdan Necip Fazıl şiirlerinde kullanılan eser adları gayet önemlidir. Örneğin,
Canım İstanbul şiirinde “Kâtibim” adlı musiki eserin adı kullanılmıştır.
Bu musiki eserin adı şiirde değiştirilemez olan isimlerdendir. Onun yerini
herhangi bir eserin adıyla tebdil edilemez. Çünkü “Kâtibim” İstanbul’la
özleşen, Üsküdar’la özdeşleşen bir eserin adıdır.
Bir
ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi ?
Cumbalı
odalarda inletir “Kâtibim”i. (167)
1.4.
Şairin şiirlerinde kullanılan halk tarihi ile
ilgili abide adlarını (oykodomonim[6]) da
metinlerarasılık bağlamında araştırmak mümkündür. Çünkü eserde kullanılan
tarihî abide adlarıyla ilgili belgeleri bilimsel ve farklı kaynaklardan şaire
bağlı kalmadan da elde edebiliriz. Yani, bu adlar kendileriyle birlikte esas
metne büyük bir metinle birlikte girmektedir. Önemli olan bir nokta da bu tür
adların eserin kültürel boyutunu genişletmesidir. Topkapı Sarayı, Rumeli Hisar
oykodomonimleri ‘Canım İstanbul’ şiirinde şu şekilde dile getirilmektedir:
Her
şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hâlâ
çığlıklar gelir Topkapı Sarayından. (168)
1.5.
Doğa olayları ve doğal afet adları. Bir edebî
eserde kullanılan rüzgar rüzgardır, yağmur da yağmurdur. Bu tabiat olaylarının
adlarının metinlerarasılık kavramı altında ele alınmasının bir anlamı yok.
Ancak, kullanılan doğa olayı özel isimse ve muellifin estetik amacıyla parallel
ise bu ad metinlerarasılık bağlamında ele alınması gerekir. Çünkü belli bir
düşünce anemonimlerle[7]
ilişkilendirilince ifadenin benzetme ve denkleştirme gücünü de kuvvetlendirir.
Şair bir şiirinde ‘Nuh Tufanı’ anemonimi gözyaşı ile karşılaştırılarak çektiği
derdin şiddetini anlatmaya çalıştıysa, başka bir şiirinde “günahkâr ölülerin
kezzap yüklü nefesi”n ‘Lodos rüzgarı’ anemonimiyle somutlaştırmaktadır.
Olur
mu, dünyaya indirsem kepenk:
Gözyaşı
döksem, Nuh Tufanına denk? (271)
Lodos
rüzgarıdır bu, tımarhane kafesi;
Günahkâr
ölülerin, kezzap yüklü nefesi… (315)
1.7.
Dinî adlar (teonim, agionim): Şiiri “Allah’ı sır
ve güzellik yolunda arama işi” olarak betimleyen şair eserlerinde en çok
kullanılan özel isimleri teonimler oluşturmaktadır. Teonimler muellifin bakış
açısını yansıtmakla birlikte metnin ilişki uzamını da genişletmektedir.
Yetişir
boğuştuğum gece gündüz ecelle;
Allah
Rahim ve Rahman, Allah Azze ve Celle… (319)
Ne
kadar vatan varsa, o vatandan haberci,
Gurbet
dediğin senin, Yaradandan haberci... (236)
Dilbilimde
agionim[8] terimiyle
adlandırılan, din mensupları tarafından kutsal sayılan kişi isimleri ve
atributları da Necip Fazıl’ın en çok tercih ettiği isimlerdir. Belirtmemiz
gerekir ki, agionimler şair şiirlerinin dinî boyutunu göstermekle kalmıyor. Bu
isimler şair için birer kıstas vasıtası, alınacak ölçü derecesinin de adıdır.
Bu isimleri şairin yaşadığı dönemi, toplumu eleştirmek için kullandığı etkili
vasıtalar olarak da algılamamız gerekir.
Bir
yurt ki bu, diriler ölü, ölüler diri;
Raflarda
toza batmış Peygamberden bildiri. (273)
Kalmamış,
Meryem gibi
Yüzlerinde
kırışık;
Ve
o Bâkirem gibi,
Yüzleri
birer ışık. (340)
2.
PAREMİK ALINTI METİNLER
Bunlara
geleneksellik taşıyan, özlü, kalıplaşmış, anonim halk anlatımları ve birileri
tarafından söylenen ve herkesçe bilinen, alıntılanan metni her zaman
çağrıştıran, anımsatan söylentiler, demeçler girer. Bu tür metinbirimlerden
Necip Fazıl şiirlerinde sıkça kullanmış ve metinlerarsılığın güzel örneklerini
oluşturmuştur. Biz şairin şiirlerinde kullanılan paremik alıntı metinli
yapıları aşağıdaki gibi tasnif ederek incelemeye çalıştık.
2.1. Atasözü ve Deyimler:
Atasözü ve deyimler metinlerarası ilişkilerin en belirgin vasıtalarıdır.
Kubilay Aktulum Metinlerarası İlişkiler adlı kitabında bu konuyla ilgili
şöyle der: “Sık sık yinelenen, yinelendiği için de sıradanlaşan düşünce, sözcük
ya da izlek olarak tanımlanan, herkesin ortak kullanım alanına giren (örneğin
özyaşamöyküsü) karşımıza çıkar. Genel bir düşünceyi yansıttığı, dolayısıyla bir
yazarın özgün yaratımı olmadığı için bir metne sokulan klişenin doğasında da
metinlerarasının doğası olan ayrışıklık bulunur.” (Aktulum, 1999: 148-149)
Şair
eserlerinde kullanılan deyimlere dikkat edilirse, şairin sözü ne kadar özenle
seçtiği belli olur. Necip Fazıl tasvir amacına fevkalade uygun atasözü ve
deyimleri seçip kullanmakla yetinmiyor, belki onları ifadeye uygun biçime
getirmek için unsurlarını değiştirir, kısaltır ya da genişletir. O halkın
benimseyerek kullandığı paremaların[9] yapı ve
içeriğini değiştirirken, zaten anlamca derin ve zengin içerikli paremaları daha
da güzelleştirir. Böylece paremalar şiirin hem semantik hem de estetik yönünü
zenginleştirmiş olur. Meselâ:
Ana
gibi yâr olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni
şöyle dursun, ağlayanı ağlayanı bahtiyar.
(168)
Şairin
“Canım İstanbul” adlı şiirinden alınan mezkur parçada herkesçe bilinen “Ana
gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz” deyimi ögesi değiştirilmiş halde
kullanılmıştır. Halk bu deyimi genelde anayı övmek için “insanlar içinde
bize anne kadar candan bağlı dost yoktur” anlamında kullanır. Usta şair
deyimin ikinci kısmında yer alan Bağdat toponimini değiştirmekle geri planda
kalan anlamı aktüel hale getirmiştir. Adı geçen halk deyiminde sadece birinci
kısım daha güncel iken, şairin kullanımındaki versiyonda ise her iki kısım da
güncel ve etkili hale gelmiştir.
Yazarlar
tarafından halk deyimlerini yapısal açıdan değiştirmenin, anlam bakımından
zenginleştirmenin, kullanım alanı yönünden genişletmenin yolları çoktur. “Deyim
anlamını yeni anlam birimle doyundurmak, deyimin sözcük kadrosunu değiştirmek
ve genişletmek, yeni deyimler oluşturmada mevcut kalıp ve semantik figürlerden
yararlanma gibi yöntemleri göstermek mümkün.” (Şamaksudov, 1974: 56)
Atasözü
ve deyimlerin kelime kadrosunu değiştirerek kullanma edebi eserlerde en çok
tercih edilen yöntemlerden biridir. “Deyimler cümle içerisinde diğer
sözcüklerle ilişkilendirilirken, seçilen deyimin söz varlığı bazen düşünceyi
anlam açısından tam olarak açıklığa kavuşturmayabilir ya da yetersiz kalır. Bu
durumda yazarlar deyimde kullanılan sözleri değiştirmek ya da yeni kelimeler
ekleyerek güncelleştirme yolunu seçerler.” (Yoldashev, 1999: 130.) Belirtmek
gerekir ki, deyimi oluşturan herhangi bir sözcüğü öylesine değiştirmenin bir
anlamı yok. Önemli olan bu değiştirme deyimin manasını kuvvetlendirmesi,
betimlenmekte olan durum ve hareketi daha sarih, daha etkileyici bir biçimde
yansıtması gerekir. Ancak, böyle bir tebdil edebi-lisanî açıdan değer kazanabilir.
Necip Fazıl eserlerinde buna benzer hem lengüistik hem de poetik önem taşıyan
paremalar çoktur. Örneğin: Türkçede ‘dokuz
köyden kovulmak’ deyimi var. Bu deyim Türk Dil Kurumu’nca hazırlanan sözlükte “geçimsizliği
veya başka davranışları yüzünden bir çok yerden atılmış” şeklinde
açıklanmıştır. Şair bu deyimi ‘öznesini belirginleştirme yoluyla’ genişletir.
Ben,
ben, ben; haritada deniz görmüş, boğulmuş;
Dokuz
köyün sahibi, dokuz köyden kovulmuş (67)
Neticede,
özneyle birlikte onun niteliği de ortaya çıkmış olur. Yazar öznenin
karakteristik özelliklerini açıklamaya çalışmaktansa, deyimi genişleterek daha
etkili bir biçime getirmiştir.
2.2.
Folklorizmler terimini esas metindeki masal,
bilmece, tekerleme ve farklı gelenek-görenekle ilgili kavramlar, folklor
metinlerinden alıntılar ya da folklor materyallerine çeşitli tekniklerle
yapılan göndermeler için kullanmaktayız. Necip Fazıl şiirlerinde kullanılan
folklorizmleri de metinlerarasılığı oluşturan etken vasıtalar kapsamında incelemek
mümkündür. Şair bir şiirinde “Bir ufacık fıçıcık, içi dolu turşucuk”
diye başlayan hazır metin parçasını kullanmak için ilk önce bu metne uygun
altyapıyı hazırlar. Şairin betimlemek istediği şey “akıl”dır. Bu söz başlık
olarak seçilir ve ilk satır da onun ironik ifadesiyle başlar: “Cüce akıl”.
Sonra tasvir daha da kesinleşir. “Cüce akıl” artık “bilmece salıncağında” yatan
çocuğa benzetilerek büyümeye, güçlenmeye, şefkate, merhemete muhtaç olduğuna
imâ eder. Ve çocuklara özgün bir bilmeceyele metni bir bütün hale getirir.
Cüce
akıl, bilmece salıncağında çocuk:
“Bir
ufacık fıçıcık, içi dolu turşucuk” (347)
Bu metinde kullanılan
folklorizm metin bütünlüğünü oluşturmakla birlikte yazarın estetik ve poetik
amacıyla birebir örtüşmektedir. Şiirde getirilen bilmecenin çocuk dilinden
rastgele seçilip konmadığı ortada. Demek bu bilmecenin cevabı da belli bir önem
arz etmesi gerekir. Bilindiği üzere bilmecenin cevabı limondur. Cümledeki fıçıcık
kelimesi görsel açıdan, turşucuk ise tatsal bakımdan limonu karakterize
etmektedir. Bu bilmecenin mecazen, kendisinin küçük olmasına rağmen; içi içine
sığmayan, çok hareketli çocuklar için de kullanıldığını biliyoruz. Şairin
betimlemek istediği “akıl” da buna benzer. Hem küçücük, hem hareketli, her şeyi
halledecek havalarda, ama henüz “bilmece salıncağında”. Tadına göre hem
turşucuk, hem limon.
Şair
halkın benimsediği masal, hikaye ve rivayetler içinden ifade etmek istediği konuya
en uygunlarını seçimekle kalmıyor. Onları metnin içinde yoğuruyor ve yeni
fikirleri ifade etmede bir maya olarak kullanıyor.
Açıl
susam açıl! Bu ünlemin “Ali Baba ve Kırk
Haramiler” masalındaki bir ünlem olduğu herkesçe bilinir. Aşağıdaki şiirde aynı
ünlem metinlerarasılığı oluşturan bir vasıtadır.
Açıl
susam açıl! Açıldı kapı;
Atlas
sedirinde maverâ dede.
Yandı
sırça saray, ilahi yapı
Bin
bir avizeyle uçsuz maddede. (20)
Şair
folklorizmi kullanırken ona uygun sözlerden seçilen bir ortam hazırlamaya da
özen gösterir. Getirilen parçada kullanılan atlas
sedir, maverâ, sırça saray, binbir avize gibi kelimeler metaforik
anlamlarıyla birlikte şiire masalvarî hava da kazandırmıştır. İnsan eliyle
yapılan bir bina seyriden yükselerek kâinat adlı “ilahi yapı” karşısındaki
hayretini dile getirir şair.
2.3.
İktibaslar: Somut bir metinden alınan ve esas
metinde alıntı metne aitlik özelliğini taşıyan; tam ya da yarım olarak anlamlı
bir biçimde aktarılan metinlere iktibas denir. Ödünç alma anlamındaki bu terim
ünlü kişilerin demeçlerinden, yazar ve şairlere ait konuşmalardan, müellifin yakınlarının
söylediklerinden ya da birilerinden duyduğu konuşmalardan alıntılanan
metinbirimler için de kullanılır. İktibaslar “metni kendisinden önce var olan
ve kendi uzamına soktuğu bir söze gönderir; daha önce söylenmiş/yazılmış bir
örnekçeyi alıntılar.” (Aktulum, 1999: 150) Esas metinde kullanılan iktibasların
grafik olarak her zaman diğer bir metne aitlik özelliği belirtilir. İktibaslar
esas metinde genellikle, ayraçlar, tırnak işareti, italik yazı gibi
belirtilerle ya da “demiş”, “dediği gibi”, “söylediği gibi”, “diye söyliyor”
ve benzeri açıklayıcı ifadelerle gösterilir. Aşağıda bununla ilgili birkaç
örnek verilmiştir:
Ne
acı vahşat, mağrur ilimdeki kalabalık;
Fezada
“Allah diye bir şey yok” iddiası!!! (411)
Getirilen parçadaki
tırnak içinde verilen metinbirim aslında şiirin bütününe yayılmış olan bir
ironinin dürülmüş şeklidir. ‘Feza Pilotu’ adlı şiirin ilk satırlarından şairin
olaya ironik yaklaşımını hissetmek mümkün. Uzaya çıkıp geri dönen ilk insan
olarak tarihe geçen Yuri Gagarin’i şair şu şekilde betimler:
Bir odun parçasına at
diye binen çocuk!
Başında çelik külah,
sırtında plâstik gocuk.
Uzaklıkları
yenmiş fâtih edasındasın!
Dipsizliğin
dibini bulmak sevdasındasın!..
Şair “Yuri Gagarin
şöyle demiş” gibi açıklama getirmez kaynak da göstermez ve böyle yapmak zorunda
da değil. “Fezada Allah diye bir şey yok” lafının çıkış noktasının Yuri
Gagarin’le ilişkilendirildiğinin kanıtı olarak aşağıdaki parçayı getirmemiz
yeterlidir: “Birçok kişi, öğrenciler ve öğretmenler, çiftçiler, çok yaşlı kadınlardan
oluşan bir grup bizim eve geldiler. Onlar uzayda Tanrı’nı görüp görmediğimi
bilmek istiyorlardı. Ben onları hayal kırıklığına uğratmak zorunda kaldım.
İnsanın uzaya uçuşu kilise adamı için ezici bir darbeydi. Bana gelen sayısız
mektuplardaki itirafları memnuniyetle okudum. Bilimin başarısı altında Tanrı’ya
tapınanlar kendi inançlarından vazgeçti. Tanrı ve onun ismi ile anılan her
şeyin saçma ve uyduruk olduğu hakkındaki görüşe katılıyorum.” (Gagarin, 1961:
312)
Mütefekkir şair Necip
Fazıl ‘Feza Pilotu’ adlı şiirini yazarak buna karşı görüşlerini bildirmiş oldu.
“Poetika”sinde ise bu konuyu bir kez daha şu şekilde dile getirdi: “Aya
gitmeyi; tevhit ruhu ve ilâhi kudret idrâkinin zaferi sayacakları yerde ters
çıkış farkiyle küfür ve dalâletin eseri bildilir” (492)
Şair
bir şiirinde dadısının lafını iktibas olarak kullanır:
Küçükken
derdi ki dadım:
Çoğu
gitti, azı kaldı.
Büyüdüm,
ihtiyarladım.
Çoğu
gitti, azı kaldı. (269)
Belirttiğimiz
gibi, şair alıntı metinleri her şiirinde farklı ve özgün bir ortamda kullanır.
Bu şiirdeki alıntı metin ihtiyar dadının sürekli tekrar ettiği cümledir. Şair
tekrar edilen lafı şiirde nakarat olarak (10 defa) kullanmakla yaşlı dadının
konuşma tarzını da yansıtmış oluyor. Şiirin adı (“Nakarat”) da zaten bu
sürekliliğe açıkça işaret etmektedir.
Necip
Fazıl’ın “Evim” adlı şiirinde de metinlerarasılığın anımsatma ve iktibas
tekniğine dayalı örnekleri sergilemektedir. “Bir köşende annânem, dalgın,
Kur’an okurdu” diye şiirini kutsal kitapla ilişkilendiren şair sonraki satırlarda
hadisden aldığı iktibasla metnin diyalojik uzamını genişletmektedir:
Çam
kokulu tahtalar, gıcır gıcır silinmiş;
Sular
cömert, “temizlik imandandır” bilinmiş… (333)
Şairin
anımsatma ve çağrıştırma yoluyla diğer metinlere yaptığı göndermeler içinde
dinî eserler, hikaye hem de söylentilerin çok olduğu bilinmektedir. Bu şairin
dünyagörüşüyle bağlantılı bir biçimde ortaya çıkmaktadır.
Sana
şahdamarından daha da yakın Allah;
Günah
mı dedin; O’ndan uzağa düşmek günah… (58)
Bu
şiirin ilk satrı Kur’an-ı Kerim’in Kaf süresinin 16-ayetini çağrıştırır:
“Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz
biliriz. Çünkü biz, ona şah damarından daha yakınız.”
Edebiyat
nazariyatçısı Mikhail Bakhtin’e göre “metni sözce olarak tanımlayan iki boyut
bulunur: metnin planı (amaç) ve bu planın gerçekleştirimi.” (2001: 336). Metne
alınan başka metinlere ait birimler yazarın estetik amacına, ifade planına
uygun olmakla birlikte, metnin bütününe de uyum sağlaması gerekir. Başka türlü
söyersek, alıntı metin esas metin içinde yabancılık çekmemesi lazım. Bu konuda
Necip Fazıl gayet hassas bir şairdir. Yer küresinin yuvarlak olduğu bilinmediği
devirlerde “dünya öküzün boynuzları üzerindedir; Öküz hareket edince deprem
olur” diye algılanırdı. Çıkış noktası hadis-i şerif’e dayandığı için bununla
ilgili hem dinî hem dünyavî bilimler kapsamında farklı tartışmalar, yorumlar
ortaya çıktı. Ahmet Cevdat Paşa buna benzer tartışmalara değinerek kinayeli bir
üslupla şunları yazmıştır: “Zevallı reformcu yer küresini ahırda gördüğü
öküzlerden birinin boynuzu üstünde sanıyor. Kâmusda, Sevr kelimesinde yazılı,
öküz şeklinde dizilmiş yıldız kümelerinden haberi olsaydı, Allahın Resulüne
böyle dil uzatmazdı. Bu hadîs-i şerif söylendiği senelerde, o burcun, güneşten,
yer küremize uzatıldığı düşünülen bir doğrunun uzantısı üzerinde bulunduğu,
bugün hesâb edilmektedir.” (Cevdat, 2009: 265) “Öküzün boynuzunda taşıdığı Dünya”
ile ilgil söylentiler şairin bir şiirinde şu tarzda metaforlaşarak karşımıza
çıkmaktadır:
Söyleyin,
söyleyin, ben miyim yoksa,
Arzı
boynuzunda taşıyan öküz? (19)
Şiirde
arz metaforik anlamda çileyi, öküz ise çilekeşi temsil
etmektedir.
Asma
köprü diğer bir adıyla sırat köprüsü
halk hikayelerinde, farklı söylentilerde yazara ya da kişiye özgü olarak çeşitli
şekil ve yorumlarla birlikte karşımıza çıkar. Halkın beğendiği konularla
eserini zenginleştiren şair bir şiirinde asma köprü oykodomonimini şu şekilde
dile getirir:
Ey
akıl , nasılda delinmez küfen ?
Ebedi
olsun urbası kefen!
Kursa
da boşluga asma köprü, fen,
Allah
derim, başka hiç bir şey demem! (23)
Alıntı
metin makamındaki asma köprü yaygın İslami rivayetlerle ilgili olup,
cennet ve cehennemin arasında bulunan kıldan ince ve kılıçtan keskin olarak
tasvir edilen sırat köprüsünü anımsatmaktadır. Şair, bilim ve teknoloji
boşlukta asma köprü yapamaz, hatta yapsa bile yolumdan şaşmam, diyerek, sırat-ı
müstakim’le ilgili rivayetleri anımsatmaktadır.
SONUÇ
Şairin eserleri onun
gönül manzaralarıdır. O kendi iç dünyasında “mukaddes eşiğin süpürücüsü” olduğunu
söylemekle birlikte şiirlerinde kâh “dev” kâh “pire” ve benzeri rengarenk
timsallerle karşımıza çıkarak şaşırmayı başaran usta sanatkârdir. Bu timsaller
Necip Fazıl Kısakürek adlı manevi dünyada birleşirler. O kendi tinsel
dertlerini, gamlarını ve büyük aşkını kağıda döker ve onu seyreder… Sanki
insanlığa kalbini açıp gösterir ve “İşte bakınız bu benim, benim dünyam budur”
diye hıçkırıyor gibi…
İtiraf etmek gerekir
ki, şairin şiirlerinin dili hakkında ancak onun kendisinden alınan iktibasla
tarif etmek mümkündür. Onun şiirlerinde “her kelime, kendi zatı ve öbür
kelimelerle, nisbeti yönünden şairin gözünde, içine renk renk, çizgi çizgi ve
yankı yankı cihanlar sığdırılmış birer esrarlı billur zerresidir.” (Kısakürek, 2012: 484) Şair şiirlerinin mahiyetini
tüm derinliğiyle anlamak zor. Ama okunduğunda bir aydınlık gibi kalbinize
yerleşir ve sırdaş oluverir. Büyük şaire sırdaş olmak da büyük bir baht.
KAYNAKÇA
AKTULUM,
Kubilay. Metinlerarası İlişkiler. Ankara: Öteki Yayınevi, 1999.
AKTULUM,
Kubilay. Parçalılık/Metinlerarasılık. Ankara: Öteki Yayınevi, 2004.
AVLAKULUV,
Yashnarbek. Özbek Tili Onomastik Birliklarining Lingvistik Tadkiki.
Avtoreferat, Taşkent, 2012.
BAKHTİN,
Mikhail. Karnavaldan Romana. Edebiyat Teorisinden Dil Felsefesine Seçme
Yazılar. Çeviren: Cem Soydemir. Ayrıntı yayınları, 2001.
BAKHTİN,
Mikhail. Sobraniye Soçineniy v Semi Tomah. Moskva, T. 5. İzd: Russkiye
Slovari. 1997.
CEVDAT,
(Paşa), Ahmed, Fâideli Bilgiler, 2. Kısım. Muhtelif Bilgiler. 52.
Baskı, İstanbul, Hakîkat Kitabevi, 2009.
GAGARİN,
Yuri. Uzay Yolu. SSCB, Moskova Savunma Bakanlığı Askeri Yayınevi, 1961.
GORŞKOV
A.İ. Russkaya Stilistika. Moskva, Astrel-AST yayınevi, 2001.
GÖKALP-ALPASLAN,
Gonca. Metinlerarası İlişkiler ve Gılgamış Destanının Çağdaş Yorumları,
İstanbul: Multilingual Yayınları. 2007.
HOTAMOV,
N., SARIMSAKOV B. Adebiyatşunaslık Terminlerining Rusça - Özbekçe İzahlı
Luğatı, Taşkent, Okıtuvçı, 1983
KISAKÜREK,
Necip Fazıl. Çile. Büyük Doğu Yayınları, 73. Basım, 2012.
KUREŞ
S. B. Uslojnyonnoye Kodirovaniye Obraznoy İnformatsii Kak Aspekt
Filologiçeskogo Analiza Hudojestvennogo Texta. Mozir-UO. MGPU, 2003.
ÖZAY,
Yeliz. Metinlerarası İlişkilerde Sözlü Yapıtların ve Sanatçıların Konumu
Üzerine. Milli Folklor, 2007, S. 75.
ŞAMAKSUDOV,
A. Özbek Tili Stilistikasi. Taşkent, 1974.
YOLDASHEV,
B. Frazeologik Üslubiyet Esasları. Semerkand, 1999.
YULDASHEV,
Marufjon. Badiiy Matn Lingvopoetikasi. Taşkent, Fen, 2008.
YULDASHEV,
Marufjon. Özbek Edebî Eserlerinde Esas Metin Ve Alıntı Metin İlişkisi,
E.Ü. Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları dergisi, 2010, Sayı: 19.
[1] İncelediğimiz metin için “esas metin” ve o
metin içerisinde kullanılan başka metin unsurları için ise “alıntı metin”
terimini kullanmaktayız.
[2] Bundan sonraki örnekler de aynı kaynaktan
alındığı için sadece kitabın sayfa numarası verilecek.
[3] komonim - (komos-köy; onoma-özel ad) köy ve köyden daha
küçük olan yerleşkeleri bildirir.
[4] astionim - (ayasteios - şehre özgün; onoma - özel ad)
şehir adları.
[5] oronim - (orog - dağ; onoma - özel ad) dağ adları.
[6] Oykodomonim - (oixodomun
- bina, inşaat; onoma - özel ad) halk kültürüyle ilgili önemli bina ve
inşaatlara, tarihî abidelere verilen özel ad.
[7] Anemonim - tufan, deprem ve benzeri doğal afetlere verilen özel adlar.
[8] Agionim - peygamberler ismi, peygamber yakınlarının ismi, dinî görüş
açısından kutsal sayılan kişilerin isimleri, lakap ve mahlasları.
[9] Parema - atasözü, deyim ve özlü sözler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder