5.03.2015

Fahriyar




Fahriyar (Fahriddin Nizamov) 1963 yılında Özbekistan’ın Nevai vilayeti, Hatırcı ilçesine bağlı Sengicüman köyünde doğdu. Şairin ilk kitabı “Dardning Şakli” (Derdin Şekli) 1987 yılında yayımlandı. “Ayalgu” adlı şiir kitabı 2000’de, “Geometrik Bahar” (Jeometrik Bahar) adlı kitabı ise 2004’te yayımlandı. Edebi ve fikri makalelerinden oluşan “Yengileniş Ananeleri” (Yenilenme Geleneği) kitabı 1988 yılında neşredildi. Fahriyar, Pablo Neruda, Maris Çaklays gibi şairlerin şiirlerini ve T.Uinter’in “21. Yüzyılda İslam: Postmodern Dünyada Kıbleyi Bulma” (2001) adlı kitabını Özbekçeye çevirmiştir. Şairin birçok şiiri Rusça ve diğer dillere çevrilmiştir. Türkiye Türkçesine aktardığımız şiirler şairin “Ayalgu” adlı kiatbından alınmıştır.

***

Hayat, sen şarapsın, meysin bir yudum,
Yirmi dört senedir doyamadım, eh…
Mey içinde yüzer durur üzüntü,
Saki, işret nere, ukubet nere?

Bazen bıkmış olur sevgimden aşkım,
Göz yaşım bezdirir, içerim tenha.
Ben senden usanmam, sıkılmam, yaşam
Gözünü aç, gözümü aç, Açgözlüm - gözüm.

Ekşi bir şarapsın, ey, tatlı hayat,
Sabrım kasesine seni dökerim,
İçerim göz yaşımı içtiğim gibi,

Unutmaz hafızam tadını illâ,
Seni saklar kasem, kadehim - sabır.
Süslerim ben onu kadın ismiyle.

AKSİLFELSEFE

Mekan yok,
Zaman var.

Vardır zaman içinde
Kirada oturan özdekçi evlat.

Zamana bakmayan evlat, elinden
Tanrı geri almış mekanı
Tekrar vermesini ister dehadan.

Ama deha Tanrı değildir,
onun elinde
Ancak erek vardır.
Yaşam sürmez yalnız erekle.

O mekan değildir,
Zaman da değil, bakma boşuna…

AKSİLEKOLOJİ

Harcar, ezer insanı ekin,
Teşbih niçin, tarlalar bom boş
Çöller onu kovalar durur
Aman Tanrım...

İnsanlar gidiyor,
Tanrı duymaz
çığlıklarını.
"Kırmızı Liste"ye yazamaz
çünkü bilmez ekin
yazmayı…

***

İnsan yapmak isterseniz taşlardan
Taşları okşayın,
Şefkat gösterin olduğu kadar.

Taşlar ancak şefkat karşısında
Savunmasızdırlar.

Taşa çiçekler sunun,
Ak ve pembe çiçekler -
Şefkat renkli olsun çiçekler.

Taş mutlaka uzatır elini
Alır çiçeğinizi
Öper ellerinizi
Hatta ağlar, inanın, o taş

SENGİCUMAN’DA YAZ MEVSİMİ

Seretân.
Derman gibi kurumuş sular.
Olukların gözleri oyuk
Susuz dereler yılanlar gibi
kıvrım kıvrım ilerler
sulu yerlere…
Burada susamaz kuyular ancak,
Yazın susuzluğunu gördüğü için
Utancından yere batmış kuyular

***

Seni senden aradım
Yoktun.
Sahibi brakıp gitmiş ev gibi
Bom boştun.

Ancak brakılmış evde
Unutulmuş kedi misali
Tırmalar gönlünü
Bir şey durmadan

ACABA

Acaba,
tarlayı
ummandan başka
benzetecek bir şey mi yok?

Acaba,
şu beyaz dalgaların altında
çökük uygarlıklar mı var?

Acaba,
Türkistan
Atlantis sözcüğünün
Çevirisi midir yoksa?

Acaba...

TEDİRGİNLİK

Zaman sahrası.
Gitmektedir dağlar kervanı.

Burnundan ip geçirilmiş
dağlar kervanı.
Geriye bakmaktan mahrum
dağlar kervanı.

Üstelik, yük:
taşları geleceğe
taşımaktadır dağlar.

***

Yürek inzivada, Yesevi gibi
yalancı dünyayı affedip yaşar.

Yürek -
Osman Nasır'a
                     hayatteyken
verilen bir tek mükafat.

Yürek kuştur.
Kafesiyle birlikte doğmuş
kuş.

Tüylerini kana batırarak
Özgürlük hakkında şiirler yazar.

***

Mutlu olabilirmişim,
Şöyle yazılıymış alnımda.
Oysaki ben
okuyamadım
işte o yazıyı.

Aynaya baktım.
Alnıma yazılanlar
Ters göründü hep aynada.

AY HAKKINDA RİVAYET

Bir zamanlar o bir kuşmuş -
Hüma kuşu.
Başlar da varmış onun konabileceği,
boyunlar da varmış muska takacak.

Günün birinde onu yakalamışlar,
Başını koparmamışlar, hayır,
kesmemişler onun konduğu başı,
ev-barkını da bozmamışlar, hayır.

Koymamışlar onu kafese, hatta
Yumurta yapmasını beklememişler.
Etini de pişirip getirmemişler
Sultan sofrasına.

Onu yakalamışlar, sonra 
Kanatlarını bileme makinesine tutmuşlar.
Kuşun gövdesinden fışkırarak
Kan akacak diye ummuşlar.

Kan akmamış. Çelik kanatları
Makine toz gibi göğe uçurmuş.
Bileylenmiş hüma kuşu, artık
Ay balta misali parlayıvermiş...

CEVAPSIZ DÜNYA

Gözlerim söylemeyi öğrendi,
Artık bana gerekir mi ki, dilim?

***

Kendine tapan adam
ayna denizinde öldüğünde
eski güzelliği ağlar mı, acaba,
onun cenazesinde?

***

Rüyalarımdan çıkar mı ki, hiç
sevdiğim kadın?

***

Seni nasıl güldüreyim, ağlantı?

***

Neden bayrak gibi dalgalanır
kolsuz kolu Gazi gömleğinin?

SAĞTÖRENİN OLUŞUMU

Tanrı elindeki saklı
bir şeyi bendesine gösterdi.
Bu sağtöreydi,
tanıdı insan.

ve başını vurmak için
duvarlar örmeye başladı.

XX YÜZYIL İNSANI

Durdum.
           Gölge yolumu kesti.
Acaba, bu gölge benim mi yoksa?
Anbean yükselir,
Giderek büyür
                      tün kadar uzar…
Önüm  zifiri karanlık. Yürünmez.
                      şaşkına döndüm,
Geri bakınca (buz gibi ter bastı tenimi)
Kovalayan yüreği gördüm,
Yürek benimkiydi
                       Tanıdım....

MEŞREB

Tanrılar göklerde yaşar, sonuçta
ayakları değmez toprağa
Hayat bize yerey verdi, zeminden
onlara yedinci semayı verdi.

Yükseklerde olmak Tanrılık ise
zeminden yükselmek ise eğerde
Afak Hoca değil, asılan "Dehri" -
Divane Meşreb olurdu Tanrı.

***

Ellerim bom boş.

Kaldırmak istedim başıma seni
ellerimle

Artık bom boş ellerimi
başım üzre
kaldıramadan yaşıyorum.

Bom boş eller, oysa, çok ağır...

TEDBİRLİ ADAM

Ben artık yeniden başlarım
Hepsini, hepsini, hepsini.
Gözlerimden siler atarım
İyice uzamış bakışlarımı.

Değiştirirm bakış tarzımı,
Girişimci olurum artık.
Boşuna akıtmam göz yaşlarımı
Gözlerime ekerim pamuk.

Yıl boyu üç yüz altmış beş defa
ürün yetiştirmek mümkün gözümden.
Kendiliğinden yetişir ve bir de
ağırlığı düşmez kimseye...

Önemlisi şudur: ağzım dikili
Borç istemem sizden, korkmayın.
Gözlerime pamuk ekili
Böylece güzeldir hayat, sormayın.

Önemlisi şudur: borca da girmem
Artık ekmek peşinde koşmam
Hayatımı yaşarım artık
Satıp gözümdeki pamuklarımı

SÜLUK

Dehaya yaklaşma, dehadan ayrıl
Anlamını unutma, eski ayetin.
Dehalar sihirbaz, gayeler falcı,
Gözlerini büyüler insanoğlunun.

Ellerinden tut, üstattır Hayat
İnanca inançtan gidilir, kalbim
Yakarma arıtsa bizi, eğerki...
Eski türküleri fıslar dudağım.

Küfürden arayan Hak visalini
Haris gayelerle yaşayan üstat
Beni takip eder çırak misali...

Toprak olur yine avanak akıl,
Rüzgarlar ruh olup dönecek yine
Dertlerimin elbisesidir şekil

HÜRLÜK

Çözülmemiş bulmaca gibi
kareleri bom boş kafesin.
Bom boş kafes, kafes içinde
En güzeli, en hoşu, en...

HAFIZA ALIŞTIRMASI

Sen şiiri boş ver, şairi bırak,
Göz yaşı rüyadır, aşk ise hayal.
Sen kâsıt değilsin, intikamı bırak.
Sen nefreti hıfzet, muhayyel   

Aktaran: Marufcan Yoldaşev

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder